Türkiye’de sigortacılık yabancı girişimcilerle başladığı için ilk dönemlerde teknik ve teknolojik olarak dönemin şartlarına paralel olarak seyir göstermiştir. Sigorta şirketleri, hazırladığı sigorta ürünlerini (nakliyat sigortası, yangın sigortası v.s) global olarak tüm dünyada kabul edilmiş genel ve özel şartları dahilinde sigorta poliçesi olarak adlandırılan sözleşmeye dökmek kaydıyla çift taraflı bir akit meydana getirirdi. Bu akit genelde bir yıl süreyle geçerli olan ve karşılığında prim adı verilen bir ücret mukabilinde teminat sağladığı varlığın zarar görmesi halinde yerine konabilecek masrafı tazmin edebileceğini taahhüt ettiği bir yazılı sözleşme idi. Bu varlık insan, emtea, mesken ya da motorlu bir araç olabilirdi.

Burada temel mantık, adına sigorta poliçesinin düzenlendiği varlığın kısmen ya da tamamen zarar görmesi halinde yenisinin ya da muadilinin yerine konması imkanının sağlanması idi. Sigorta şirketi bunun için sigorta primi denilen tutarı almak suretiyle havuz olarak adlandırılan fonu oluşturmak amacındadır. Havuz büyüdükçe sigorta şirketlerinin poliçeler için talep ettiği sigorta primleri de düşüş gösterecektir.

İlk dönemlerde sigorta poliçeleri elle yazılırdı.Sertifika ya da diploma kağıdı olarak geçen sahifeler, matbu yazıların üzerine dolmakalem kullanılmak suretiyle sözleşmeler haline getirilir ve imzalanırdı.Sigorta primleri, tarife adı verilen elle yazılmış çizelgelerle fiyatlandırılırdı.O dönemin tanıkları bu tarifelerin gizli olarak hazırlandığını, nasıl fiyatlandığının çok az kişi tarafından bilindiğini ve bu poliçeleri satan tüm aracılara(Acenteler,Brokerler) çizelge olarak teslim edildiğini anlatır.Çizelge üzerinde teminat limitinin karşılık gelen primi görülür ve sigorta poliçelerine bu rakamlar geçilirdi.Günümüzde bazı sigorta ürünlerinde halen bu teknik kullanılmakta ve bilgisayarlara program olarak yüklenmektedir.

1970-1980 dönemi Türkiye’de sigortacılık için duraklama dönemiydi. Bu dönemde şirket kuruluşları dahi durdurulmuştu ve sigortacılık ilk kez bu dönemde çağın gerisinde kaldı. Beraberinde sigortalama oranları da hep düşük düzeylerde seyretti. Faaliyetler insan üzerinden yürütülmekte, büyüme stabil olarak gerçekleşmekte idi. Nüfus artışına ve büyüyen ekonomiye paralel olarak dijitalleşme süreci hızlandı ve bilgisayarlar iş dünyasında söz sahibi olmaya başladı. Poliçe adetleri artıyor ve daktilo ile tanzim edilme sistemi personel maliyetini artırıyordu. İşverenler daha hızlı ve fiyatlama yeteneğini de donanmış bilgisayarlara daha sıcak bakıyordu. Sektörde o dönemde çalışmış olan büyüklerimiz, bilgisayarlar hayatlarına girdiğinde hiç hoşlanmadıklarını, onları ekmeklerini ellerinden almaya hazır düşmanları olarak gördüklerini anlatırlardı. O dönemde bilgisayarlar her personel masasında olmaz özel odalarda sınırlı kullanımlara açılırdı. Zımba ve delgeç gibi kırtasiye malzemelerinin dahi her personelin masasında bulunamadığı bir dönem için bunlar gayet normaldi. Zaman içerisinde bilgisayarlar her personelin masasına kadar getirildi ve o kadar da korkulacak makineler olmadığı anlaşıldı. Neticede bu cihazlar da insanlar tarafından kullanılıyordu. Ancak şirketlerin personel sayılarındaki azalma eğilimi gözle görülür vaziyetteydi. Ancak bir gerçek vardı ki sektör büyüyor ve şirket sayısı artıyordu. Bu sayede istihdam sorunları ciddi boyutlara ulaşmadı.

Yine de uzun yıllar sigorta acenteleri,brokerleri ve bankalar poliçeleri daktilo ile hazırlayıp 1995’li yıllara kadar sigorta şirketlerine elden teslim etti ve süreç bu şekilde işledi.2000’li yıllara yaklaşılırken bilgisayarlar küçük orta boy işletmelerin hayatına girdi ve sigorta sektöründeki daktilo egemenliği 90’lı yılların ortasında tamamen sona erdi.Ancak bir başka sorun aynı daktilo döneminde olduğu gibi poliçelerin aracılardan sigorta şirketine transferi idi.Bir sigorta poliçesi tanzim edildiği andan itibaren teminat sağlar.Ancak sigortacılığın satış sonrası hizmeti olan hasar anında bu poliçenin sigorta şirketi kayıtlarına girmesi biraz zaman alırdı.Daktilo döneminde elden şirkete teslim edilen poliçeler sigorta şirketlerinin Genel Müdürlük’lerinde sisteme girilir ve hasar hizmeti alınması sağlanırdı.Bilgisayarlar bu işi üstlendiğinde bu transferler geçmişte disket olarak hatırladığımız cihazlarla sağlanırdı.

Sonunda 2000’li yıllar gelinmiş internet hayatımızın içine iyice girmişti.Bu süreçte telefon ve fax cihazları yerini e-mail ya da nam-ı diğer eletronik posta trafiğine bıraktı.Başlangıçta sigorta şirketleri acente ve brokerlerine bu sistemi benimsetmekte sıkıntı çekse de zamanla onlar da bu kolaylığa adapte oldular.Ancak hala sistemde olmayan yeni tanzim edilmiş bir sigorta poliçesinden hasar dosyası açılmak istendiğinde sorun yaşanıyordu. Önce poliçe acente, broker ya da banka tarafından fax geçiliyor, poliçe Genel Müdürlük nezdinde sisteme dahil ediliyor ve sonra hasar dosyası açılıyordu. İşte bu sorunu çözen online ya da anında tüm sistemlerde poliçeyi kayıt altına alan programlar için yazılım şirketleri sigorta şirketlerinin kapısını çalmaya başladı.Artık Türkiye’de yeni bir dönem başlamış ve sigortacılık modern ve kaliteli hizmet verir bir hal almıştı. Neticede Başak Sigorta,Şark Sigorta,Genel Sigorta ve Oyak Sigorta gibi eski sigorta şirketleri yabancı sigorta şirketleri tarafından satın alınmaya başlandı ve Türkiye’de sigortacılığın altın sayılabilecek yılları yaşanmaya başladı.

2007 yılında yürürlüğe giren 5684 sayılı sigortacılık kanunu, Türkiye’de sigortacılığın yapısını iyice sağlamlaşmıştır. Tüm bu teknolojik gelişmelerin ışığında ,sigortacılık yapan kanalları birtakım düzenlemelerle daha modern, daha elit ve daha denetlenebilir hale getirmek suretiyle sektörün önü iyice açılmıştır. Bugün Türkiye’deki sigorta şirketleri Avrupa ve Amerika’daki meslektaşları ile yarışır, hatta zaman zaman bazı hususlarda feyz ve örnek alınan bir itibara sahip olmuştur.